Saygıyla, Minnetle, Özlemle…
Bu gün 10 Kasım, Türk Milleti ve Cumhuriyetimizin en acı, en zor günü… Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıl dönümü! 85 yıl önce bugün, sabah saat 9’u 5 geçe hayata gözlerini yuman Atatürk’ü saygı, minnet ve özlemle anıyoruz. Ömrünü bu vatan uğrana harcayan büyük insana borcumuzu hiçbir zaman ödeyemeyiz, ancak onu en insani yönüyle, son nefesinde bile gösterdiği memleket sevdasını anarak yad ediyoruz.
Dört Mevsim
Atatürk son günlerini geçirdiği Dolmabahçe Sarayı’ındaki odasında, girdiği komalardan birinden sonra kendine geldiğinde Afet İnan’a adeta veda edercesine şunları söyledi:
‘Ölüm demek böyle olacak kızım…’
Odasında yatağının tam karşısındaki duvarda o zaman Moskova’da büyükelçi olan Zekai Apaydın’ın Rusya’dan gönderdiği bir tablo asılıydı. Tabloda kır çiçekleriyle bezeli yemyeşil bir yamaç alabildiğine uzanıyor, bu yamacı çiçek açmış meyve ağaçlan süslüyor, arka planda ise heybetli, karlı dağlar manzarayı tamamlıyordu. Tablonun adı ‘Dört Mevsim’di. Atatürk, sıkıntılı, ateşli koma gecelerinin sabahında gözlerini açtığında bu tabloyla karşılaşır, bu tabloya bakınca memleketin 4 köşesini görebildiğini söylerdi.
Bazen, sıkıntısının iyice arttığı anlarda bu tabloya dalıp gidiyordu. Böyle gecelerde savaşlar, devrimler, isyanlarla geçmiş ömrüne inat, alıp başını gitme özlemiyle yanıyordu. Her şeyden çekilip, engin bir ormanın sonsuzluğunda huzur bulma hayali, düşlerini süslüyordu. Bazen Rumeli yaylalarını, bazen camından görünen ‘karşı yaka’yı, Anadolu’yu özlüyordu. Yanına Afet İnan’ı alıp, gözlerini tabloya dikince dudaklarından su sözcükler dökülüyordu: ‘Gidelim Afet… Bir orman kenarına gidelim. Her şeyi bırakalım. Şöyle basit bir ev, ocaklı bir oda… Evet… Evet… Hemen çekip gidelim ormanlara… Hele ben bir iyi olayım da…’