Geçmişten Günümüze Mücevher

Mücevher dünyanın her yerinde, her çağda rastlanan bir bezemedir. Hayatımızın ışıltısı, göz alıcı aksesuarlarımız, nesilden nesile aktardığımız evladiyelik anılarımızdır. Peki mücevherlerin ortaya çıkışını ve tarihten günümüze nasıl geldiğini merak ediyor musunuz? Gelin mücevherlerin tarihinde keyifli bir yolculuğa çıkalım…

Mücevherin Tarihi

Bilinen en eski mücevher 100.000 yıl öncesine tarihlenmiştir. Bir ipe dizili deniz kabuklarından oluşan bir takıda aşı boyası kalıntıları bulunmuştur. İşlenmiş olması ve kişisel bezeme için kullanılması itibarıyla bugünkü mücevheratın atasıdır. Kemikler, dişler, istiridyeler, kartal pençeleri bir ip ya da hayvan derisinden bir kaytana takılarak kullanılmıştır. Mamut dişleri ve taş da kullanılmıştır. Afrika, Mısır ve Sibirya’da da paleolitik çağa tarihlenen mücevherler bulunması, takı kullanımının evrensel niteliğini gösterir.

Günümüzdeki anlamıyla mücevher kullanımı ise, insanın madenleri işlemeyi ve tarımı öğrenmesiyle yaygınlaşır. Bilinen en eski altın takı Bulgaristan’da, altın işlemeyi bilen Varna kültürüne aittir. Ancak yaygın kullanımı Mısır ve Mezopotamya bölgesindedir. Latince kökü “jocale” olan mücevher kelimesi, batı dillerinde oyun eşyası anlamı içerir. Türkçe’ye Arapça’dan geçmiş mücevher kelimesi ise cevherli eşya, kıymetli taşla süslü eşya anlamını barındırır.

Geçmişteki Mücevherler

İnsanoğlu mücevheri pek çok bağlamda kullanmıştır. İşlevsel anlamda; zamanı belirlemek için kullanılan saatler ya da saçı, elbiseleri tutturmak için kullanılan iğneler örnek verilebilir. Statü göstergesi mücevherler arasında taç, ya da nikah yüzüğü yer alır. Bu mücevherler dini, kültürel, ya da etnik bir bağı belirlemek için kullanılır. En köklü sembollerden olan Ankh, Mason takıları, haç, Davut yıldızı, Ayet-ül Kürsi içeren muskalar örnek gösterilebilir. Kişisel bir anlam ifade ederler. Yas için takılan siyah yüzük, sevgiyi göstermek için takılan kalp biçimli takılar, uğur için tavşan ayağı taşınması gibi örnekler vardır. En yaygın amaç ise estetik bir görünüm sunmaktır.

Tarihte sadece kadınlar değil, erkekler de mücevher kullanmıştır. Kültürel unsurların belirlediği tarihsel pratik, erkeklerin genelde işlevsel takılara yönelmesine yol açmıştır. Oysa geçmişte durum çok farklıdır. Sözgelimi eski Roma’da sadece belirli rütbede askerler yüzük takabilir ve İslam kültüründe de erkeklerin küpe takması yaygındır. Afrika kültüründe erkekler burun halkaları kullanır ve piercing bazı kültürlerde erkek cesaretinin sembolüdür. Mısır’dan Anadolu’ya uzanan topraklarda altın çok benimsenmiş, tarımda bereket sembolü olarak yeşil taşlar çok rağbet görmüştür. Paslanmaz ve bakteri tutmaz özellikleri, altının tarım toplumlarında sevilme nedeni olabilir.

Günümüzde kullanılan kolye, yüzük ve küpe tarihte hep vardır. Ama mücevherler geçmişte çok daha çeşitlidir. İran’da M.Ö. 7000 yıllarına tarihlenen halhal kabartmaları bulunmuştur. Anadolu’da Geç Hitit kabartmaları kadın ve erkekler arasında pazıbent kullanımının yaygın olduğunu göstermektedir. Asur ve Roma’da da tanrılar ve erkekler pazıbent takmaktadır. Kulak tıkaçları tarihte takı olarak kullanılmıştır. Kemikler, dişler, deniz kabukları prehistorik dönemlerde yaygındır. Osmanlı’da yaygın kullanılan mücevher arasında kemer, sorguç, sedef kakma, telkâri ve düğmeler de bulunmaktadır. Topkapı hazine arşivleri ayrıca murassa ayna, şimşir ya da balık dişi tarak, ok atma yüzüğü (zihgir), mühür yüzükleri gibi pek çok parçayı listeler. Ayrıca nargile, rahle, kuran takımları, buhurdan, maşrapa ve at koşumları da yer almaktadır. Dolayısıyla bezeli pek çok parçanın da mücevherat sınıfına dahil edildiği kabul edilir. Sık rastlanan motifler ay yıldız, kuş, kelebek, arı ve lale, gül gibi çiçeklerdir. Yunanca çelenk anlamındaki İstefan, Süryani telkârisi çok kültürlülüğün yansımasıdır. Çaprast denen süslü şeritler, mineli, necefli düğmeler de iğnenin yerini almıştır.

Osmanlı’da Mücevher

Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman, kuyumculuk eğitimi almıştır, ihtişama verdiği önemi mücevher için yaptığı harcamalar göstermektedir. Hazine’nin kendisi de Yavuz Sultan Selim’e ait akik bir mühürle mühürlenir. Napolyon Fransa İmparatoru ilan edildikten sonra mücevherin geçmişteki görkemini canlandırmıştır. Kuyumcular “parure” denen birkaç parçalı setler üretmeye başlamıştır. Bunlar kolye, küpe, broş, bilezik ve çoğu zaman diyadem denen taç da içeren setlerdir. Napolyon’un her iki eşi de düzenli olarak bu setleri kullanırlar. İngiliz kraliçesi Victoria, eşinin ölümünden sonra siyah renkli takı geleneğini başlatmıştır. Sevdikleri insanın ardından yas tutmak amacıyla bu tür mücevher kullanımı bir gelenek olmuştur.

Mücevher kullanımı 15. yüzyılda çok gelişmiş, sanayi devrimiyle soylular dışında orta sınıf üzeri kesim arasında da yaygınlaşmıştır. Büyük keşifler devrinde pek çok değerli taş getirilmesiyle çeşitlilik artmıştır. 20. yüzyılda modern bileşimler de mücevher imalatında kullanılmaya başlanmıştır. Aynı zamanda geçmiş kültürleri, kabile desenlerini yansıtan etnik takılar da rağbet görmektedir. Mücevher kullanımı soylulardan orta sınıfa doğru yayılmıştır. İnsanlık tarihi boyunca pek çok çeşit ve tasarım kaybolup gitmiştir. Ancak arkeolojik bulgular bu desenleri yeniden kullanıma sunmaktadır. 100.000 yıllık geleneğiyle, 6 bin yılı aşan maden işleme tecrübesiyle, mücevher statüyü ve beğeniyi yansıtmaktadır. Kuyumcunun ustalığıyla biçimlenerek uygarlık ve insanlık tarihinde zarif bir üslubu göstermeyi sürdürmektedir.

Bültenimize Abone Olun!

En güncel konuları kaçırmayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir